Osman Kaya
1947 yılında Ardanuç’un Goraşet (şimdiki adı Kutlu) köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, sonraki yıllarda ortaokul ve liseyi İzmir’de bitirdi.
Şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Şiiri ve aşıklık geleneğini öğrenmesinde özellikle köylüsü Sancaktar Demirci’nin (1917-1989) katkısı oldu.
15 yaşındayken bir arkadaşıyla birlikte, başlık parası biriktirmek için gurbete çıktı. Önce İstanbul’a, sonra da Adana’ya gitti. İlk kitapları 19 yaşındayken yayınlananan Osman Kaya, Behçet Kemal Çağlar (1908-1969), Faruk Nafız Çamlıbel (1898-1973), Cemal Safi (1938-2018), Halil Soyuer (1921-2004) gibi birçok tanınmış şairle görüştü. Özellikle Halil Soyuer’den yakın destek gördü.
Kendi yöresinden birçok şairin eseri de olmak üzere edebiyata ilişkin çok geniş bir arşive sahip olan Osman Kaya’nın şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmalarda yayınlandı, bazı şiirleri değişik sanatçılar tarafından bestelendi.
Bazı şiirleri bestelenen, birçoğu çeşitli gazete, dergi ve araştırmalarda yayımlanan Osman Kaya’nın »Okullar Sesleniyor« (1966), »Yeşil Ada’nın Acı Destanları« (1966), »Elleme« (1983), »Yaylalar« (1985) ve »Yaşamımdan Çizgiler« (1986), »Bir Ömrün Şiirleri« (2002), »Evreni Bütün Edelim« (2003), »50 Senemi Verdim« (2010), »Nerdesiniz« (2015), »Binlerce« (2018), »Dingo’nun Ahırı« (2018) adlı kitapları yayımlandı.
Kitaplar
Osman Kaya
Yeşil Ada'nın Acı Destanları
Şiir
Güney Basmevi
1. Baskı, 1966
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
AyrıntılarYeşil Ada'nın Acı Destanları
Şiir
Güney Basmevi
1. Baskı, 1966
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
Osman Kaya
Okullar Sesleniyor
Şiir
AyYıldız Matbaası
1. Baskı, 1966
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
AyrıntılarOkullar Sesleniyor
Şiir
AyYıldız Matbaası
1. Baskı, 1966
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
Osman Kaya
Elleme
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1983
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
AyrıntılarElleme
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1983
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
Osman Kaya
Yaylalar
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1985
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
AyrıntılarYaylalar
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1985
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
Osman Kaya
Yaşamımdan Çizgiler
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1986
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
AyrıntılarYaşamımdan Çizgiler
Şiir
Sarıtaş Matbaası
1. Baskı, 1986
ISBN
12,5x19,5 cm, 64 sayfa
Osman Kaya
Bir Ömrün Şiirleri
Şiir
Kum Yayınları
1. Baskı, 2002
ISBN 978-8582-05-4
12,5x19,5 cm, 160 sayfa
AyrıntılarBir Ömrün Şiirleri
Şiir
Kum Yayınları
1. Baskı, 2002
ISBN 978-8582-05-4
12,5x19,5 cm, 160 sayfa
Osman Kaya
Evreni Bütün Edelim
Şiir
Kum Yayınları
1. Baskı, Nisan 2003
ISBN 975-8582-08-9
12,5 x 19,5 cm, 320 Sayfa
AyrıntılarEvreni Bütün Edelim
Şiir
Kum Yayınları
1. Baskı, Nisan 2003
ISBN 975-8582-08-9
12,5 x 19,5 cm, 320 Sayfa
Osman Kaya
50 Senemi Verdim
Şiir
KaraMavi Yayınları
1. Baskı, 2010
ISBN 978-605-5825-10-5
16 x 24 cm, 736 Sayfa
Ayrıntılar50 Senemi Verdim
Şiir
KaraMavi Yayınları
1. Baskı, 2010
ISBN 978-605-5825-10-5
16 x 24 cm, 736 Sayfa
Osman Kaya
Nerdesiniz
Şiir
KaraMavi Yayınları
1. Baskı, 2015
ISBN 978-605-5825-72-0
12,5 x 19,5 cm, 320 Sayfa
AyrıntılarNerdesiniz
Şiir
KaraMavi Yayınları
1. Baskı, 2015
ISBN 978-605-5825-72-0
12,5 x 19,5 cm, 320 Sayfa
Osman Kaya
Dingo'nun Ahırı
Utanmaz Şiirler
ÇuvalDoz Yayınları
1. Baskı, 2018
ISBN 909-9999-9009-9
12,5 x 19,5 cm, 144 Sayfa
AyrıntılarDingo'nun Ahırı
Utanmaz Şiirler
ÇuvalDoz Yayınları
1. Baskı, 2018
ISBN 909-9999-9009-9
12,5 x 19,5 cm, 144 Sayfa
Osman Kaya
Dingo'nun Ahırı
Utanmaz Şiirler
ÇuvalDoz Yayınları
2. Baskı, 2022
ISBN 909-9999-9009-9
12,5 x 19,5 cm, 220 Sayfa
İ n d i r (pdf)Dingo'nun Ahırı
Utanmaz Şiirler
ÇuvalDoz Yayınları
2. Baskı, 2022
ISBN 909-9999-9009-9
12,5 x 19,5 cm, 220 Sayfa
Şiirler
Evreni Bütün Edelim
Kızılderili Siyah Arap Rum Rus Ermeni
Gelin evreni savaşsız bir bütün edelim
Beraber döndürelim bu koca değirmeni
Doysun çocuklarımız buğdayı un edelim
Sarılın nefretin yerini sevgiler alsın
Bırakın ezanlar okunsun çanlar da çalsın
Aydınlıklar uzun olsun karanlıklar kısalsın
Geceyi gece edip günü de gün edelim
Yağmur yerine kan düşmesin yere bir daha
Dirilmesin kan davası bu töre bir daha
Gerçek sevmişse verelim beyazı siyaha
Üç gün üç gece evrensel bir düğün edelim
* * *
Dağlarım
Vadisinden doruğuna kar olmuş
Hep bahar olsaydı keşke dağlarım
Tipi vurmuş yanakları mor olmuş
Her mevsim bir güzel başka dağlarım
Bin sabırla bekler Temmuz ayını
Çoban Hasan göle döker koyunu
İçer buz kesilmiş kaynak suyunu
Bin değer villaya köşke dağlarım
Yaylalar boş oğlağı yok kuzu yok
Gelini yok oğlanı yok kızı yok
Çökeleği kaymağı yok tuzu yok
Düşürür ozanı aşka dağlarım
* * *
Sevgilim
Her dolu kadehi bade belleyen
Mey yerine zehir içer sevgilim
Tanrı kovmaz Adem ile Havva’yı
Hayal eken hüsran biçer sevgilim
Dağı doruğundan deldiğin zaman
Vadisinden Ağrı geldiğin zaman
Çözüp örekleri güldüğün zaman
Yanağında çiçek açar sevgilim
Tanyerinden sen çık güneş çıkmasın
Çok tarama sarı saçlar akmasın
Dolu bak gözlerin boşa bakmasın
Gider gençlik elden uçar sevgilim
Öyle uzak durma beri gel beri
Gir sokul yanıma çekilme geri
Beni senin aşkın etti serseri
Değildi ki Osman naçar sevgilim
* * *
Otuz Miliyonun
Otuz miliyonun yarısı kızdır
Evlenmeye kalksan azlanıyorlar
Övdükçe onları aydır yıldızdır
Tepemize çıkıp nazlanıyorlar
Birini alıp da kaçamıyorum
Ayşe’yi Fatma’yı seçemiyorum
Yazın sokaklardan geçemiyorum
Bilmem kışın nerde gizleniyorlar
Başımıza gelecekti bu da mı
Karakışta efkar basar adamı
Tipi vurup soğutunca odamı
O zaman daha çok özleniyorlar
* * *
Para Etmez
Tanrı rahmetidir çok yağmur yağar
Dünya yaylasında ot para etmez
Sarı inek kara koyun sağılır
Yağ peynir bol olur süt para etmez
Hiç olmazı yapar aklına eser
Kalkar kaderine şansına küser
Kasabın cahili deveyi keser
Kurban bayramında et para etmez
Dünya dolar meydan yeri azalır
Vakit geçer pazarlıklar uzalır
Acemi cambazın elinde kalır
Eşek pazarında at para etmez
Osman seni belki deli sanırlar
Gerçek kimliğini çok geç tanırlar
Birgün kalkar kıtalardan sınırlar
Çin’in kuzeyinde set para etmez
* * *
Şu Çeyrek Ekmeği
Şu çeyrek ekmeği al lokantacı
Doğuda milletim aç yiyemiyom
Terzi elbisemi dikme koy dursun
Yurttaşım çırçıplak ben giyemiyom
Yürüdüm Artvin’den düşe yıkıla
Vardım Ankara’ya korka çekile
Senatöre başbakana vekile
Şu Anadolu’ya bak diyemiyom
Yabancı yabancı birçokları var
Kasap mıdır nedir bıçakları var
Teşkilat kurmuşlar uçakları var
Öyle birdenbire çık diyemiyom
* * *
Osman
Meryem Ana yapar zilli köçekten
Lalenin adını gül yapar Osman
Değil öyle bin bir türlü çiçekten
Deve dikeninden bal yapar Osman
Ne zaman ne yapar hiç gelmez akla
Betona şiiri yazar tırnakla
Yalçın kayaları kazar tırnakla
Geçitsiz dağları yol yapar Osman
Değiştiremedi düz gidişini
İnada bıraktı nice işini
Söküp ağzındaki altın dişini
Dostun mektubuna pul yapar Osman
İnsanda bu vahşet bu kin kan niye
Güç veren kim Padgorni’ye Henri’ye
Bir yerde kul olur yüce Tanrıya
Bir yerde Tanrıyı kul yapar Osman
* * *
Hayalini İşledim
Hayalini işledim ben Ege Denizine
O isterse küs olsun Artvin’de barışmasın
Çözüp öreklerini tel tel serdim denize
Sakin durun dalgalar saçları karışmasın
Bu sevda yollarında erişince bilince
Şu hasret duvarını Ferhat gibi delince
Bizim Ardanuç’taki kara kıza gelince
Şirin olurum diye benimle yarışmasın
Be Allahlık Osman’ım yine görürsün rüya
Elde tas kolda güğüm usulca gelir suya
Dünya gözüyle görmek gerçi bir serap bu ya
Uzaktan baksın yeter isterse görüşmesin
* * *
Zamana Geldik
Bıraktı baba görevi
Bıktı bir zamana geldik
Yere serdi cüce devi
Yıktı bir zamana geldik
Biz çıkalım derken düze
Yokuş çıktı önümüze
Ekmek iki bin beş yüze
Çıktı bir zamana geldik
Anadolu halkı ezik
Ana yazık evlat yazık
Gelen kıçımıza kazık
Çaktı bir zamana geldik
Osman şu çeneni kapa
Gideceksin birgün çöpe
Biri boynumuzu ipe
Taktı bir zamana geldik
* * *
Doğdular
Büyük şehirlerde çocuklarımız
Kuyruklarda sıralarda doğdular
Kuşlar yuva yaptı yavru çıkardı
Bizimkiler kiralarda doğdular
Vadesi gelmeden alındı canlar
Gencecik boynuna ip takılanlar
Kanlı Sivas sende dün yakılanlar
İmranlı’da Zara’larda doğdular
Gerektiği yerde kanın da aksın
Kişilik onurun taşıyacaksın
Amaç insan gibi yaşayacaksın
Kediler de fareler de doğdular
* * *
Görseydi
En zeki insanı aptal ederdi
Gözlerini güldürende görseydi
Tanrı kulda gözü iptal ederdi
Kirpikleri kaldıranda görseydi
Durup gizli gizli bakarken kıza
Düştüm yüzündeki çifte havuza
Harbi kayıp ettirirdi Yavuz’a
Gözlerini Çaldıran’da görseydi
Belki de bu ateş sönebilirdi
Osman her güçlüğü yenebilirdi
Yeniden hayata dönebilirdi
Delirip de çıldıranda görseydi
* * *
Sevgilim
Her dolu kadehi bade belleyen
Mey yerine zehir içer sevgilim
Tanrı kovmaz Adem ile Havva’yı
Hayal eken hüsran biçer sevgilim
Dağı doruğundan deldiğin zaman
Vadisinden Ağrı geldiğin zaman
Çözüp örekleri güldüğün zaman
Yanağında çiçek açar sevgilim
Tanyerinden sen çık güneş çıkmasın
Çok tarama sarı saçlar akmasın
Dolu bak gözlerin boşa bakmasın
Gider gençlik elden uçar sevgilim
Öyle uzak durma beri gel beri
Gir sokul yanıma çekilme geri
Beni senin aşkın etti serseri
Değildi ki Osman naçar sevgilim
* * *
Oynamalı
Kız dediğin ayağını
Bastı mı yer oynamalı
Tam gülerken suratını
Astı mı yer oynamalı
El avuçlar entariyi
Ham turunçlar entariyi
Sivri uçlar entariyi
Kesti mi yer oynamalı
Yüzüne gelince bahar
Yanaklarında iki nar
Saçlarında deli rüzgar
Esti mi yer oynamalı
İş sayarım sarılmayı
Unuturum yorulmayı
Bırak benden darılmayı
Küstü mü yer oynamalı
Gel Gel
Kerbela olayı tekrarlanıyor
Irak pek zordadır gel Ali gel gel
Tutuştu çocuklar Halep yanıyor
Suriye dardadır gel Ali gel gel
Bir yanda İngiliz Fransız vardı
Libya’yı ortadan ikiye yardı
Batılılar Ortadoğu’yu sardı
Rusya da ordadır gel Ali gel gel
Umulmadık işler başa gelince
Yüz binler ağlaşıp biri gülünce
Saddam’la Kaddafi öldürülünce
Araplar nerdedir gel Ali gel gel
İslamım diyenler insan kesende
Çocukların Hüseyin de Hasan da
Artvinli Osman’ı tanımasan da
Bekliyor burdadır gel Ali gel gel
* * *
Cesedimi
Denizdeyim kıyısı yok limansız
Yanaştır karaya çek cesedimi
Ne kan koydun ne can koydun imansız
Balıklar yiyecek bak cesedimi
Nasıl bağlanmışım bir tek bakışta
Ört üstüne beni karda yağışta
Yeter ki üşüme sen karakışta
Tutuştur ocakta yak cesedimi
Bir sözleşme yapacağız seninle
Bu cinayet değil sen beni dinle
Önce parça parça doğra elinle
Sonra saçlarınla dik cesedimi
* * *
Dağlar
Aşkın tarihinde bu böyle yazar
Ayırmış Aslı’dan Kerem’i dağlar
İzmir’den Artvin’e kılayım nazar
Eğilin göreyim yarimi dağlar
Düşmüşüm içine gurbet bir kuyu
Tükenmez gözyaşım biter kar suyu
Anasından ayırmayın kuzuyu
Kanatmayın benim yaramı dağlar
Yolcu olsun sıra sıra bulutlar
Varsın selam versin yara bulutlar
Kalksın tepelerden karabulutlar
Nerdeyim bileyim yerimi dağlar
Şehirle yok oldum köyle tükendim
Ben böyle yok oldum böyle tükendim
Vadi vadi yayla yayla tükendim
Bitirdi yoğumu varımı dağlar
* * *
İnce Olur
Sen dağların Güleseri
Gül bu kadar ince olur
Tanrının eşsiz eseri
Kul bu kadar ince olur
Tuttum bir gece yanımda
Değdi parmak uçlarımda
Yok oldu avuçlarımda
El bu kadar ince olur
Er geç bu ateş yakacak
Yıkılır ev söner ocak
Sarılsam koptu kopacak
Bel bu kadar ince olur
Bittim yüzündeki nurda
Bu renk tonu yok ki narda
İz bırakmış yanaklarda
Sel bu kadar ince olur
Yürüse şehir yürüyor
Durursa cadde duruyor
Bastığı sokak eriyor
Yol bu kadar ince olur
Seyretmeye doyulmuyor
Taramaya kıyılmıyor
Tek tek saysan sayılmıyor
Tel bu kadar ince olur
Affetmez bu deli seni
İnfaz etti astı beni
Bıçak gibi kesti beni
Dil bu kadar ince olur
* * *
Benim
Kendine bilgiçlik taslayacaksan
Vurma neşterini yarama benim
Hazreti Muhammet Mustafa olsan
Girme Tanrı ile arama benim
Sıcak mı cehennem ben gireceğim
Tanrının evidir ben göreceğim
Benim hesabımı ben vereceğim
Karışma zarara karıma benim
İstemem cennetten ne ev ne arsa
Cezamı o verir ne suçum varsa
Tanrım beni başka kula sorarsa
Ben de kulum gider zoruma benim
* * *
Büyüdük
Göllerinde yüzer yaban kazları
Yaylalarda turnalarla büyüdük
On yedide gelin ettik kızları
Davullarla zurnalarla büyüdük
Alev alev al kirazlar dal verdi
Fasulyeler sırık sırık yol verdi
Nohut çiçek açtı mısır kol verdi
Ekinlerle tarlalarla büyüdük
Çamurun içinde suyun içinde
Doğduk aynı günün ayın içinde
Aynı toprak aynı köyün içinde
Biz beraber nazlı yarla büyüdük
Paramız yetmezdi ilaç almazdık
Ölür gider hastahane bilmezdik
Doktor yoktur diye hasta olmazdık
Yalınayak yağmur karla büyüdük
* * *
Ağladı 2
Efkar Tepesine geldi hayali
Boğazıma sarıldı da ağladı
Yıkılmış bedeni perişan hali
Öldü öldü dirildi de ağladı
Kızarmadan koparılmış nar gibi
Mayısta kurumuş bir pınar gibi
Yıldırımlar çarpmış dev çınar gibi
Düştü yere serildi de ağladı
Görmesini bilen göz aptallaştı
O nasıl damlaydı o nasıl yaştı
Yanaklarındaki dereler taştı
Göz arkları yarıldı da ağladı
Öyle donup kaldım taş kesildim taş
Açtı kollarını dedi gel yaklaş
Dedim utanırım gelme uzaklaş
Sözlerime darıldı da ağladı
Ne bir selam ne bir mektubun değdi
önlün nerelerde ve kiminleydi
Yıllar önce aklın fikrin nerdeydi
Sitemiyle kırıldı da ağladı
Tanıdım karşıdan yürümesini
Okşadım saçını duydum sesini
Aşkın kenetleşmiş kelepçesini
Sıktı sıktı yoruldu da ağladı
Gördüm Efkar Tepesine çıktı da
Seyretti Artvin’e baktı baktı da
Çoruh Nehri gibi aktı aktı da
Karadeniz duruldu da ağladı
* * *
Tanrı
Öyle dört kitapla yeri dolamaz
Canlı ruhundaki bir histir Tanrı
Peygamberler çömezleri olamaz
Evrene cumhur-i reistir Tanrı
Alemi görür küçük pencereden
Bir balık bir sudur akar dereden
Çağırmaz ben burdayım minareden
Kalp atar duyarsın bir sestir Tanrı
Altında mı üstünde midir damın
Cüppesinde mi papazın hahamın
Sanmayın ki camideki imamın
Başındaki sarıktır festir Tanrı
Kim bakacak günahına suçuna
Ne yapsınlar sakalına saçına
Koyacaklar pulsuz zarfın içine
En son gideceğin adrestir Tanrı
* * *
Filistin Kamplarında
Menahem Begin & Ariel Şaron ikilisine
İnsan demeye bile utanıyor ya insan
İnsanlar kudururlar Filistin Kamplarında
Kan gölünde boğuldu yaratılan yaradan
Tanrıyı da vurdular Filistin Kamplarında
Sorumlu Amerika hazırladı tuzağı
Hangi çağdaş uygarlık hangi çağ uzay çağı
İsrail’in kurduğu bu robotlar toprağı
Kan ile yoğurdular Filistin Kamplarında
Kanlı insan elleri aldı tarihi geri
Üstüste bu cesetler utandırır Hitler’i
Sıcak kana susamış kudurmuş aç itleri
Çocukla doyurdular Filistin Kamplarında
Say cani kurşunları nişan al can yerine
Çıkar postallarını kan çıktı dizlerine
Eylül seksen ikide ölenlerin yerine
Analar doğurdular Filistin Kamplarında
* * *
Dayanamam
Eğdirip gülü koklasam
Dal ezilir dayanamam
Elim dikenine batar
Kök üzülür dayanamam
Salkım koparsam üzümden
Kütüğü gitmez gözümden
Ola ki benim yüzümden
Bağ bozulur dayanamam
El ayak çekilir yerden
Dünyam yalnız kalır birden
Akşam olur tepelerden
Gün süzülür dayanamam
* * *
Bırakmış
Düşünmemiş kulum ne yer ne içer
Beş parasız kendi gibi bırakmış
Sana masraf etmiş bir saray gibi
Beni gecekondu gibi bırakmış
Eşya gibi diskolarda otelde
Belçika’da Almanya’da yad elde
Bakıp bakıp ağlanacak bir halde
Genelevde Döndü gibi bırakmış
Ortak mısın ey doğanın sultanı
Tektekçide garson yaptın şeytanı
Geçen gece meteliksiz Osman’ı
Meyhanede hindi gibi bırakmış